TGRT BELGESEL


TGRT HABER

hastane_randevu.jpeg

GEMİÇ KÖYÜ SAYFASI

17 Ağustos 2014 Pazar

SEYYİD ABDÜLHAKİM ARVASİ

 "Ben bir seyyidim. Yani bu demektir ki Türk değilim. Ama yer yüzünde bütün Türkler silinse üç Türk kalsa biri ben olurdum. İki Türk kalsa gene biri ben olurdum. Son Türk kalsa da o gene ben olurdum. Çünkü Türkler olmasa bugünkü mânâda İslamiyet de olmazdı.”


Bugünkü yazıda sizlere Büyük İslam Alimi Seyyid Abdülhakim Arvasi Hazretlerinden kısaca bahsedeceğim. Yukarıdaki TÜRK MİLLETİNİ ÖVEN SÖZ Seyyid Abdülhakim Arvasiye aittir.

Seyyid Abdülhakim-i Arvasi

Son asırda yetişen, zahir ve batın ilimlerinde kamil ve dört mezhebin fıkıh bilgilerinde mahir, büyük âlim ve ruh bilgilerinin mütehassısı büyük velidir. Babası Seyyid Mustafa Efendidir. 1865 yılında Van'ın Başkale kazasında doğdu. 1943‘de Ankara'da vefat etti. Kabirleri Ankara’nın Bağlum nahiyesindedir. 
Seyyid Abdülhakim Arvasi din bilgilerinde ve tasavvufun ince marifetlerinde derin bir derya idi. Üniversite mensupları, fen ve devlet adamları, çözülemez sandıkları güç bilgileri sormaya gelir; sohbetinde, dersinde bir saat kadar oturunca, cevabını alır; sormaya lüzum kalmadan o bilgi ile doymuş olarak geri dönerdi. Teveccühünü, sevgisini kazananlar, sayısız kerametlerini görürdü. Çok mütevazı, pek alçak gönüllüydü. 







Eyüp Sultan, Fatih, Bayezid, Bakırköy, Kadıköy, Beyoğlu'nda Ağa Cami-i şerifleri kürsilerinde senelerce ilim neşretmiştir. Sultan Selim Cami-i şerifi yanındaki Süleymaniyye Medresesinde, tasavvuf müderrisi (profesörü) iken Er-Riyad-üt-Tasavvufiyye kitabını yazmıştır. Tasavvuf hakkında risale büyüklüğünde müteaddid mektupları vardır. Mevlid okunmasının ve tesbih kullanmanın başlangıç ve meşruiyeti hakkında bir risale, Rabıta-i Şerife Risalesi, Sahâbe-i Kirâm ve Ecdad-ı Peygamberi risaleleri, İslam Hukuku, Keşkul ve Sefer-i Ahiret isimli eserleri, Arabi, Farisi ve Türkçe şiirleri pek kıymetlidir.
Çok mütevazı, pek alçak gönüllü idi. Ben dediği hiç işitilmemişti. İslam âlimlerinin adı geçtiği zaman:"Bizler o büyüklerin yanında hazır olsak sorulmayız, gaib olsak aranmayız." Ve, "Bizler o büyüklerin yazılarını anlayamayız. Ancak bereketlenmek için okuruz" buyururdu. Halbuki kendisi bu bilgilerin mütehassısı idi.
Abdülhakim Arvasi hazretlerinin kıymetli sözlerinden bazıları:
"Her peygamber, kendi zamanında, kendi mekanında, kendi kavminin hepsinden, her bakımdan üstündür. Muhammed aleyhisselam ise her zamanda her memlekette, yani dünya yaratıldığı günden kıyamet kopuncaya kadar, gelmiş ve gelecek, bütün varlıkların, her bakımdan en üstünüdür. Hiç kimse, hiçbir bakımdan Onun üstünde değildir. Bu olamayacak bir şey değildir. Dilediğini yapan, her istediğini yaratan, Onu böyle yaratmıştır. Hiçbir insanın Onu methedecek gücü yoktur. Hiçbir insanın Onu tenkit edecek iktidarı yoktur."
"Son zamanlarda, tekkeler cahillerin eline düştü. Dinden, imandan haberi olmayanlara şeyh denildi. Din düşmanları da, bu şeyhlerin sözlerini, oyunlarını ele alarak dine hurafeler karışmıştır, dedi. Halbuki bozuk tarikatçıların sözlerini, işlerini din sanmak, bunları tasavvuf büyükleri ile karıştırmak, çok yanlıştır. Dini bilmemek, anlamamaktır. Dinde söz sahibi olmak için, Ehl-i sünnet âlimlerini tanımak, o büyüklerin kitaplarını okuyup, iyi anlayabilmek ve bildiğini yapmak lazımdır. Böyle bir âlim bulunmazsa, din düşmanları, meydanı boş bulup, din adamı şekline girer. Vaazları ile, kitapları ile, gençlerin imanını çalarak millet ve memleketi felakete götürürler."
"Allahü teâlâ bir kuluna iman vermişse ona daha ne vermemiştir. İman vermemişse ona daha ne vermiştir!” 

“Din bilgileri, dünyada ve ahirette, huzuru, saadeti kazandıran bilgilerdir.”
"Bizim meclisimizde bulunanlar, sükut içinde otursalar ve sükuttan başka bir şey görmeseler bile, din bahsinde âlim geçinenlerin hatalarını keşfederler, bir bir çıkarırlar."
Abdülhakim Arvasi hazretleri siyasete hiç karışmamış, siyasi fırkalara bağlanmamıştır. Bölücülüğe karşıydı. Talebeleri kendisine tekkelerin kapatılması ile ilgili olarak sorduklarında:
"Hükümet, tekkeleri değil, boş mekanları kapattı. Onlar kendi kendilerini çoktan kapatmışlardı" demiştir. Bu muazzam görüş, o günlerin umumi manada tekke ve dergah tipine ait teşhislerin en güzelidir.

 "Ben bir seyyidim. Yani bu demektir ki Türk değilim. Ama yer yüzünde bütün Türkler silinse üç Türk kalsa biri ben olurdum. İki Türk kalsa gene biri ben olurdum. Son Türk kalsa da o gene ben olurdum. Çünkü Türkler olmasa bugünkü mânâda İslamiyet de olmazdı.”
Kanunlara uymakta çok titiz davranır, konuşmalarında da bunu tavsiye ederdi. 



Yetiştirdiği seçkin din adamlarının en selahiyyetlisi; çeşitli din ve fen kitaplarının yazarı, eczacı, kimyager ve emekli öğretmen albay Hüseyin Hilmi Işık beyefendidir. 1929'dan 1943 senesine kadar o büyük zattan ders almış, Arabi ve Farisi tercümeler yaparak gençliğe hizmet için çalışmıştır. Türkçe, Arabi, Farisi, Almanca, Fransızca ve İngilizcenin yanında, başka dillerde de çeşitli din kitapları neşretmiştir. Bütün ilim ve feyzini, Abdülhakim Arvasi'den aldığını eserlerinde belirtmektedir.
1914 (H. 1332)te Birinci Dünya Harbi çıkıp Ruslar Doğu Anadolu'yu işgal edince, Başkale'den hicret edip, Irak'a, oradan Adana, Eskişehir ve 1919 (H. 1337)da İstanbul'a geldi. Eyüp Sultan'da önce yazılı medreseye, sonra Gümüşsuyu Tepesindeki Mürteza Efendi Dergahına yerleşti ve Kaşgari Hanekahı meşihatına tayin olundu. İslam halifelerinin ve Osmanlı Sultanlarının sonuncusu olan Sultan Vahideddin tarafından Medrese-i mütehassısin denilen İlahiyat Fakültesinde tasavvuf müderrisi yani ordinaryüs profesörü olarak 8 Zilkade 1919 (H. 1337) tarihli ferman ile tayin edildi.

Anadolu'da çarpışan Kuvay-ı Milliyenin galip gelmesi için para, mal ve dua ile yardım edilmesi, eli silah tutanların onlara katılmaları için milleti teşvik ederek çok kimseyi Anadolu'ya gönderdi. Çok yardım yapılmasına sebep oldu. Uzun zaman irşad, vaaz ve tedris ile meşgul olup hayatının sonuna doğru İzmir'e gönderildi. Zor şartlar altında İzmir'de kaldığı sırada ihtiyarlığın da verdiği takatsizlikle hastalandı. Ankara'ya getirildi. Ankara'ya geldikten birkaç gün sonra 27 Kasım 1943 (H. 1362) tarihinde sıkıntılarla dolu dünyadan ahirete intikal etti. Ankara'nın kuzeyinde bulunan Bağlum nahiyesinde defnolundu. Kabri ziyaret edilmekte, huzurunda yapılan dualar kabul olunmaktadır.





Allahü Teala razı olsun. Bu vesile ile Efendi hazretlerini bir kere daha anmış olduk.
Allahü Teala hepimizi şefaatlerine kavuştursun.
Vefatı için bir şair şöyle demiştir: 
Ağlasın, kan ağlasın her Müslüman.
Çünkü, Seyyid Abdülhakîm terk etti cân.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder